Ümmetçilik Kimliksizliktir Türkleri Ancak Yok Oluşa Götürür. İyi uykular ya Ensar-üt Türki Kümesine dadanmış sansar ile tilki
Tarih ve Coğrafya, insanlık serüveninin zaman ve mekan boyutunu oluşturur. Bu ikisi Trigonometrideki x,y koordinatları yahut haritalardaki enlem ve boylam çizgileri gibidir. Onlardan birisi eksik olursa, doğru yer ve konum tarif etmenize imkan ve ihtimal yoktur. İşte ümmet diye bildiğiniz mevhum (vehmedilen, sanal) bir mefhuma (kavrama) dayandırılan hayali 'Müslüman' kimliği de böyledir; gerçek dünyada hiçbir karşılığı yoktur. "Müslüman" dediğiniz zaman ne sizin ne de yabancıların kafasında somut bir görüntü meydana gelmez, en fazla namaz kılan sakallı bir adam hayali canlanır veyahut İŞİD sayesinde beyinlere kazınmış, kafa kesen vahşi bir yaratık. Fakat bu hayalinizde/havsalanızda canlanan Müslüman tipi iyi çağrışımlar yapmış bile olsa, onun yeryüzünde bir mekanı yoktur; o bir Arap da, bir Acem de, bir Hintli de, bir Türk de, bir Malezyalı da, bir Filipinli de, bir zenci de olabilir. "Türk" dediğiniz zaman ise hangi millettten olursa olsun birazcık dünyadan haberi olan her insanın kafasında somut, elle tutulur/gözle görülür bir gerçeklik halinde varlık kazanan, insanlık dünyasının hem zaman hem mekan boyutunda derinliği ve enginliği bulunan bir topluluk, bir millet akla gelir.
Gazi Mustafa Kemal Paşa da,
1 Kasım 1922 tarihli Meclis Konuşmasında zaman ve mekan yani tarih ve
coğrafya boyutları içinde Türk'ü tarifle şöyle der: "Efendiler! Bu
dünyayı beşeriyette asgari yüz milyonu mütecaviz nüfustan mürekkep bir
Türk millet-i azimesi vardır. Ve bu milletin saha-i arzdaki vüs'ati
nispetinde saha-i tarihte de bir derinliği vardır!"
Kendilerine
Türk demeyip Müslüman demeyi yeğleyenler ise, Müslümanlığın her bir
ferdin yalnızca kendisini ilgilendiren bireysel bir inanç tercihi
olduğundan, toplumun tamamını kapsayan/kucaklayan bir kimlik teşkil etme
niteliğinden yoksun bulunduğundan habersiz olan kara cahillerdir. Aynı
sebepledir ki, hem Yunan Milli Eğitim Bakanlığı hem Todor Jivkov
devrindeki Bulgaristan'ın resmi ağızları; bu ülkelerdeki soydaşlarımızı
Müslüman diye tanımlamakta hiçbir sakınca görmemişler, onları Türkçe
konuşan Yunan veya Bulgar Müslümanlar diye göstermekte onlarca yıl ısrar
etmişlerdir. Şu nokta bile Türk kimliğinin ümmet düşüncesi ve hayali
kimliği içerisine hapsedilerek yok edilmek istendiğinin en bariz
kanıtı/göstergesi değil de nedir? Fanatik Hristiyan/ortodoks Yunanlılar
ile domuz çobanı ateist/komünist Bulgarların bizim dinimizin/dinsel
aidiyetimizin üzerine bu derece titremelerinin başka ne gibi bir
açıklaması olabilir ki?!!
Dışarıdaki düşman, Türk'e düşmanlığını
elbette yapacaktır da, ya içimizdekilerin "Türk" kimliği ile alıp
veremediği nedir diye soracak olursanız da, size ilk olarak şimdi adını
hatırlamadığım bir yabancı filozofun bir sözünü aktaracağım:
"Bir imparatorluğun leşinden daha kötü kokan hiçbir şey yoktur!"
Bununla
bağlantılı ikinci nokta da şu; inatla ve ısrarla Türk yerine "Müslüman"
kavramını kimlik olarak benimsetmeye kalkışanlar, Türk olmadıklarının
bilincinde olup Türkiye'de yaşadıkları, kişisel ve toplumsal
varlıklarını/kimliklerini bile Türk'ün kılıcına/gölgesine borçlu
oldukları halde Türk kimliğine düşman olan, Türk milleti kavramı yerine
sahte bir ortak payda olarak İslam ümmetini geçirmeye çalışan etnik
döküntüler ve yüz bilemedin yüz elli yıl önceki sığıntılardır. Bunlar
Türk milli devletine, cumhuriyete ve Atatürk'e şunun için düşmandırlar
ki, Osmanlı devrinde Türk'ün hiçbir kadr ü kıymeti yokken, saraylarda
Padişahların gözdesi olarak sefa süren halaları, teyzeleri sayesinde
Türk'ün tepesinde boza pişirmelerine Cumhuriyet idaresi son vermiştir;
Türk Cumhuriyeti adamları saraylarından etmiştir. Üçüncüsu bu gibilerin
daha karanlık olan niyetleriyle ilgilidir; Türk kimliğini ve Türklük
bilincini yok etmeli ve onun yerine ümmeti koymalıdırlar ki dinine bağlı
saf Türklerin adına da rahatça yazıp/konuşabilsinler! Hatta lütfedip
Türk-İslam alemi, İslam-Türk alemi bile diyebilir böyleleri; lakin biz o
terkipteki 'İslam'ın aslında, dinsel kimliği bile değil, Gayri-Türk
Müslümanları anlatmak için uydurulduğunu çok iyi biliriz!
Gerçek
şu ki, kendisini bir türlü Türk hissedemeyen bu imparatorluk leşinin
artıkları, sağda ümmetçilik; ortada ve solda ise beynelmilelcilik ve
kozmopolitlik zehriyle Türk kimliğini eritmeye ve Türk varlığını yok
etmeye çalışmaktadırlar; bu örtüleri çektiğiniz zaman gerisinde
tarihleri boyunca millet ve dolayısıyla da devlet olamamış bir takım
küçük, parça bölük etnik topululuk mensuplarının aşağılık kompleksleri
sırıtır.
-
Tarih ancak akıl ve idrak sahipleri için ders ve ibret
vericidir; ahmaklar ve unutanlar için değil. Merhum yönetmenimiz san'at
tarihçisi, tarihçi, yönetmen, yazar ve düşünür Metin ERKSAN, bir
yazısının başında şunları söyler: "Türkiye’de bile bilim adamı
görünümündeki devlet aylıklı/aylakların adını dahi bilmediği,
Amerika/Harward Üniversitesi sabık rektörü, ünlü filozof GEORGE
SANTAYANA (1863-1952) şöyle der: “GEÇMİŞİ UNUTANLAR, UNUTTUKLARI GEÇMİŞİ
BİR KERE DAHA YAŞARLAR!”
Türkler işte o benzer geçmişi
Göktürklerden önce Kuzey Çin'de bir Türk devleti olarak kurulup bir
müddet sonra Budizm'i resmi devlet dini olarak kabul ederek kısa zamanda
Çinlileşip yok olan Tabgaç devletiyle yaşadıkları içindir ki, büyük
Türk devlet adamı, Başvezir ve Başdanışman Bilge Tonyukuk, Bilge
Kağan'ın Buda dinini kabul etmek yönündeki eğilimine şiddetle karşı
durmuş ve Türkleri ikinci kez Tabgaçların akibetine uğramaktan
kurtarmıştı. Onun büyüklüğü de en başta bu bilinçli ve kararlı
tutumundan geliyordu. Zira tarih bilinci olmaksızın değil yarını,
burnunuzun ucunu bile göremezsiniz; tıpkı on dört yıl boyunca FETÖ'cü
alçaklara her istediklerini verip Türkiye'yi uçurumun kıyısına kadar
getirenlerin yaptığı gibi!
Biz işte o geçmişten ders almayı
unuttuğumuzdan yani tarih bilincinden yoksun kaldığımızdandır ki, Türk
Bilge Kağan'ın kalabalık Çin'de eriyip yok olan Türkler hakkında çok acı
biçimde söyledikleri, Orta Doğu bataklığına saplandığımız bin yıldır
Fas'tan tutun da taa Basra körfezine kadar Müslüman Arap dünyası içinde
eriyip mahvolan milyonlarca Türk için de aynen tekerrür etmiştir.
On
altı yıldır Türk ülkesine bir karabasan gibi çöken, Araptan çok Arapçı,
ümmetçi iktidar yüzünden de, 'onlar Muhacir/biz Ensar' safsatasıyla
uyutulan Türklerin eritilmesine gelmiştir artık sıra.
İyi uykular ya Ensar-üt Türki(!)
Kümesine dadanmış sansar ile tilki!
Yorumlar
Yorum Gönder