Kuzuların Ürküten Sessizliği Yahut Minesi Solmuş Kozmopolitizmin Kırık Kanatları
Ürküyorlar, korkuyorlar, panik içindeler. Hatta yaşadıkları bu panik
havası bir paranoyaya dönüşmüş durumda. Öyle ki, artık “herkesi”
kendilerine düşman olarak görüyorlar. Sağa bakıyorlar düşman, sola
bakıyorlar düşman! Sağı, solu geçtik; bir de bakıyorlar ki, bugüne kadar
hep “sessiz” diye nitelendirmeye ve kuzu gibi görmeye alıştıkları o
“çoğunluk” da karşılarına geçmiş ve sonunda ses vermeye başlamış! Nasıl
ürkmesinler?
Bir türlü anlayamıyorlar, işin içinden
çıkamıyorlar. Boşa koyuyorlar dolmuyor, doluya koyuyorlar almıyor.
Batılı Efendilerinin kulaklarına üfürdüklerini biraz allayıp pulladıktan
sonra satmak da artık para etmiyor çünkü. Çünkü artık herkes ve her şey
aslına dönüyor, bu süreçle birlikte ve son olarak Türkler de!
-
Solcularımızın nihayet onlarca yıl süren uykularından uyanıp Türk
olduklarını anımsamaları, bunları müthiş derecede rahatsız ediyor.
Evrensellik diyerek, enternasyonalizm diyerek, hümanizm diyerek
yıllardır köklerinden koparmaya çalıştıklarının, bu söylemlerle bir
yandan sol maskesi takınmış Kürtçüler tarafından nasıl insafsızca
sömürüldüklerini, diğer yandan kozmopolitizm ve onu örtüleyen
türevlerinin aslında ve gerçekte Coca-Cola ideolojisinin sahiplerine
hizmet etmekten başka bir anlam taşımadığını keşfetmiş ve kendi
köklerine yönelmiş olmalarına müthiş derecede öfkeleniyorlar. Ulusalcı
duyarlılığa sahip bir sol işlerine gelmiyor. Onların da, Batılı
efendilerinin de!
- Sovyetler çöktükten sonra Emperyalizmin
yanaşmalığına soyunmuş solcuların, mankurtlaştırılmış solcuların,
yabancı devletlerin gizli servislerince örgütlenip örtülü ödeneklerinden
beslenen “sera solcularının” devri artık kapanmak üzeredir. Geriye kala
kala bir avuç Pera solcusu kalmıştır ve kalacaktır ki, onlar da
Türklerin uyanışından duydukları derin kaygılarını iletmek üzere
hazırladıkları bildiri için iki yüz imzayı zar zor
toparlayabilmişlerdir.
- Ama artık bugün adına “Türk”
diyeceğimiz bir Türk solu var. Dünyada ve Türkiye’de Türk olmanın ve
Türk olmamanın ne anlama geldiğini çok geç, ama pek ağır bedeller
ödedikten sonra kavramış bir Türk solu var. Dahası da var. Yıllarca
hapishanelerde yatmış bir kısım eylemciler bile, artık
başarısızlıklarının sebeplerini sorguluyorlar ve özetle şu ortak sonuca
varıyorlar: “Solun başarısızlığının en genel ve temel nedeni tarihsel
köklerimizden kopmamız ve aidiyet duygusunu yitirmemizdir. Solun Türk
toplumuna kendisini vatansız ve kozmopolit bir nitelikte sunmuş
olmasıdır.”
Türk solcuları, Türkiye’de ısrarla
kozmopolitizmi şırınga etmeye çalışan Batılıların kendi ülkelerinde
nasıl da çok doğal bir şeymiş gibi ırk ayrımcılığı yaptıklarını,
sözgelimi Türkiye’den gelip de Türk kökenli olan kalifiye insanlar dahi
iş bulmakta nasıl bin bir engelle karşılaşırken, T.C. vatandaşı
“azınlık” mensuplarının nasıl baş tacı edildiğini bizzat görüp
yaşadılar. Yunanistan’ın Lavrion kamplarından başlayarak Almanya ve
Fransa’daki mülteci kamplarına kadar uzayan maceraları sırasında
enternasyonalist ve solcu olmalarının hiçbir zaman “Türk” oldukları
gerçeğini örtemediğine tanık oldular; Türk olmalarından ötürü açıkça
veya sinsice nasıl da aşağılandıklarının ayırdına vardılar.
-
Batılılılara ve onların yerli işbirlikçilerine göre, Dünyada ve
Türkiye’de Türk’ten başka her ırkın, ulusun veya kabilenin hakkı
–ırkçılık, ulusçuluk veya kabilecilik düzleminde- savunulabilirdi, ama
Türklerin asla! Türkler için varsa yoksa ve yaşasın kozmopolitizm! İlle
de kozmopolitizm! Fakat artık kozmopolitizmin minesi solmaya
başlamıştır!
***
Kozmopolitizmin solmuş ve pörsümüş ninesi
pardon Mine’si, aklı sıra solculara solculuk dersi veriyor; olmuyor;
sağcılara dönüyor, uzlaşmaz çelişkiler arıyor, haklı olarak bir takım
mantık dışı noktalara işaret ediyor, yetmiyor. Çünkü milliyetçilik veya
ulusalcılık, -kim adına ne derse desin- her türlü yapay ideolojinin
temelinde, harcında, iskeletinde, çatısında amma ille de bir yerinde
kendini gösteriyor. Bir yerlerden boy veriyor, baş veriyor. Osmanlıcılık
özlemlerinden Pan-İslamizm hülyalarına kadar “Türk”ü anımsatmayan,
çağrıştırmayan veya “Türk”ün kendini hissetirmediği bir düşünce alanı
yok. Kendisi olmasa de gölgesi vuruyor bir yerlere. Türksüz bir dünya
düşü yok kısacası…
- Ama bütün dünyayı dikensiz bir gül bahçesine
çevirmek isteyen emperyalist efendilerinin bu özlemlerinin ancak
Türksüz bir dünyada gerçekleşebileceğinin ayırdında olarak, aslında
Türklerin kendilerini koruma ideolojisine yani Türkçülüğe saldırıyor.
Hızını alamıyor, doğrudan doğruya; “Boz milliyetçiliğin yalnızca
kurtları yok. Koyunları, kuzuları da var ve onlar daha tehlikeli. Çünkü
ister sağcı olsunlar, ister solcu, futbolcu ya da politikacı, onlar
herkes, herkes onlar!” diyerek, tıpkı kırmızı görmüş bir boğa gibi,
bütün Türklere saldırıyor. Yalnızca o değil, onun gibiler de durmadan
Türklere saldırıyorlar, aşağılıyorlar, sövüyorlar…
- Onlar bunu
yaptıkça da Türkler uyanıyorlar. Çünkü ve ne yazık ki Türkler
kendilerine açıktan düşmanlık yapılmadığı ve hatta kafalarına odunu
yemedikçe uyanmıyorlar. Fakat yine o Türklerin, tarih sahnesine
çıktıkları günden bu yana başlarında yabancı efendiler görmedikleri ve
tanımadıkları için, kendilerine yönelik aşağılamaları sineye çekip
hazmetmeyecek olduklarında da hiç kuşku yoktur. İhanet koalisyonu korosu
mensuplarının aşağılamaları, sövgüleri ve yergileri, yansıtmanın geri
yansıması biçiminde aynen kendilerine, o aşağılık sıfatların gerçek
sahiplerine dönecektir. Onlar Türk kılıcının dövüle dövüle tavlandığını
bilmiyorlar. Sövüp saymakla Türk’ün aklını başına getiriyor ve kılıcını
biliyorlar yalnızca…
Korkuyorlar ve ürküyorlar; çünkü,
“ulusalcılık”, artık toplumun bütün katmanlarını saran ve derinden
kavrayan doğal bir refleks halini almaya başlamıştır.
Türkler
bugün sağcısıyla solcusuyla aynı ulusun çocukları olduklarını ve
uğradıkları bütün haksızlıkların arkasında yatan bütün sebeplerin
gerisindeki tek sebebin “Türk” olmaları gerçeğinden ibaret olduğunu
anlamış ve kavramış bulunuyorlar. Yarınlarda da kendilerini aynı ortak
kaderin beklediğinin farkındadırlar. Artık onların arasında yapay
ayrılıklar yaratamayacak, aralarına buzdan duvarlar öremeyecek,
birbirlerinin boğazına saldırtamayacaksınız. Ne Kör Agop çetelerinin
kurduğu ve kuracağı kumpaslar, ne Soros’un çöplüğünde eşelenen
horozların kışkırtmaları, ne Avrupa Birliğinin fonları, ne gladio
tezgahları, bunların hiçbiri ama hiçbiri. Ne yapsanız boş ve nafile
artık… Telaşınız, ürkünüz, korkunuz, korkudan titreşmeniz*, paranoyanız
bundan…
Bayan emperyalizmin G. noktalı Soldier’i pardon eski Solnier’i! Bilmem tatmin oldunuz mu?
Evet! Boz milliyetçiliğin kurtları var: Başlarına tasma geçirilemeyen, kafese konulamayan, kafeslenemeyen kurtlar; bozkurtlar!
Boz kalpaklı kuva-yi milliyeciler!
14 Mayıs 2005 Cumartesi, 19:48:56
------------------------------------------------------------------------------------------
Pera : Beyoğlu’nun Rumca adı
*Solnier : (Fransızca) titreşmek
Soldier: (İngilizce) asker
- Hanifi Altaş
Yorumlar
Yorum Gönder